Lozan’da ABD-İngiltere Petrol Savaşı

Sınırlar, Osmanlı borçlarının geri ödenmesi, kapitülasyonlar, azınlıkların statüsü benzeri konularda detaylı düzenlemeler getiren Lozan Barış Antlaşması, hangi ülkeye ait olduğu konusu Cemiyet-i Akvam’a havale olunan Musul’daki petrolün işletilme imtiyazı konusunda herhangi bir hüküm içermiyordu. Ancak bu, petrol konusunun antlaşmanın hazırlandığı süreçte ilgi görmediği anlamına gelmiyordu. Amerikan basınında da vurgulandığı gibi “Lozan’da kazanılabilecek her türlü başarı milliyetçi Türkiye’ye ait olmakla beraber petrol büyük güçlerin elinde kalmıştı.”

Konferansın resmî görüşmelerinde de “petrol” temel tartışma konularından biri olmamış ve ona yapılan referanslar “reddiye” niteliği taşımıştı. İngilizler, Musul hakkında konferansa getirdikleri önerilerin “petrol”le ilişkisi olmadığını, tarihî temeller ve insanî mülâhazalara dayandığını savunmuşlardı. Bu iddiaya karşılık İngiltere’nin bölgeye ilgisi “petrol” merkezliydi ve Lozan Antlaşması metninde konuya atıf yapılmaması da ABD’nin ortaya koyduğu uzun süreli bir diplomatik mücadele sonrasında gerçekleşmişti.

Bu diplomasi savaşının alt örgütleyicileri ise bir tarafta petrolü sahiplenme iddiasındaki Turkish Petroleum Company (TPC)’nin ana hissedarları Anglo-Persian Oil Company ve Royal Dutch Shell ile Deutsche Bank’a savaştan önce vaad edilmiş %25’lik hissenin devredildiği Compagnie Française des Pétroles; diğer yanda tekelci çözüme karşı “Açık Kapı (Open Door)” siyaseti talep eden Standard Oil Company’nin başını çektiği Amerikan petrol şirketleri konsorsiyumu idi. Daha alt düzeyde, petrol alanlarının Sultan II. Abdülhamid’den kendilerine miras kaldığını iddia eden hanedan mensupları ve TPC’nin kuruluşunda önemli rol oynayan hissedar Kalust Sarkis Gülbenkyan’ın girişimleri mücadeleye renk katıyordu.

Benzer konular