Öğrencilik yıllarımızda emperyalizmin en çarpıcı eleştirisinin Lenin’in kitabı olduğunu düşünürdük: Kapitalizm: Emperyalizmin En Yüksek Aşaması. Avrupa-dışı ‘ulusların’ kaderi bakımından Lenin ile Wilson’ın, SSCB ile ABD’nin hasım değil müttefik olduklarını kavradığımda bakışlarım siyasetten edebiyata kaydı. Hayır yahut şer, emperyalizme derinden anlam veren eserler, şiir ve romanlardı. Anti-emperyalist ‘modernist’ edebiyat dairesine giren eserlerden birçoğunun arkaplanı ise Karanlığın Yüreği idi. Conrad olmasaydı, Joyce ve Eliot olmazdı!
T. S. Eliot, Conrad’e borcunu kısmen ödedi; fakat bu yarım ve mahcup ödeme bile öyle işe yaradı ki, çok tanınmayan bir ‘deniz hikâyecisi’, modern Batı canon’unun zirvesine yükseldi. Yarı ödeme diyorum, zira Çorak Ülke aslında Kurtz’un, Karanlığın Yüreği’nin sonlarındaki sarsıcı ifadesiyle açılacaktı: “Ne dehşet! Ne dehşet!” Fakat sanırım Ezra Pound’un itirazıyla, onun yerine Petronius’un Satyricon’undan (daha zayıf) bir cümle kondu. Conrad’e vefasızlık içine oturmuş olmalı ki, Eliot büyük şiiri “İçiboş Adamlar”ı yine Karanlığın Yüreği’nden çok sade ve gizemli bir epigrafla başlattı: “Bay Kurtz, ölmüş!”
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…