Avrupa’da İslam düşmanlığı 8. yüzyılda Müslümanların İspanya’nın bir bölümünü fethederek Endülüs Emevi Devleti’ni kurmasıyla “savunmacı” ve “çatışmacı” bir hüviyet kazanmıştı. 778’de Şarlman (Charlemagne) ile Endülüs Müslümanları arasında çatışmalar yaşanmış, Fransa’da İslam düşmanlığı üzerine kurgulanmış olan meşhur Roland Destanı bu dönemde ortaya çıkmıştı. Müslümanlara karşı Fransa’da başlayan şartlanma, akıl almaz itham ve iftiralar da aynı döneme tekabül eder. Guillaume d’Orange ve Roland destanlarında Müslümanlar “Sarazen”, yani putperest ve hastalıklı kimseler, Hz. Peygamber (sas) ise “Deccal” olarak adlandırılıyorlardı. 9. yüzyılda Fransa’da yazılan Vie de Mahomet (Muhammed’in Hayatı) adlı kitapta Hz. Muhammed -haşa- on boynuzlu canavara benzetiliyordu. Paris’te Fransız Millî Kütüphanesi Bibliothèque Nationale’de yazma olarak bulunan resim ve minyatürlü Büyük Fransız Tarihi adlı eserde ise Frank Kralı Charlemagne’ın karşısında savaşa Müslümanlar boynuzlu şeytanlar olarak çizilmiş ve adlandırılmışlardı.
Protestanlığın kurucusu Martin Luter’e göre (Fransız destanlarında da anlatılan) söz konusu on boynuz Roma İmparatorluğunun figürü olup, on krallığı temsil ediyordu. Bu boynuzlardan üçü, yani Mısır, Anadolu ve Yunanistan Hz. Muhammed’in dininden olan Türklerin eline geçmişti. Luther’e göre bunlar Hıristiyanlığın kutsal değerlerine ve Hz. İsa’ya saldıracaklardı. 1003 yılında ölen Fransız Rahip Jebert de Oraliac, “Silahsız Haçlı Savaşı” olarak da değerlendirilen oryantalizmin Fransa’daki başlatıcısı idi. Fransız Hugo Floriacensis tarafından 1109-1110 tarihinde kaleme alınan bir dünya tarihinde Hz. Peygamber’in Hz. Hatice (ra) adına ticarî seferlere çıkarak gittiği yerlerdeki Yahudi ve Hıristiyanlardan elde ettiği bilgilerle Mekke’ye dönüp yeni bir din kurduğunu iddia etmekteydi. Ayrıca Hz. Peygamber’in “vahiy aldığını iddia eden bir sara hastası” olduğu iftirasında da bulunmuştur. Fransa’nın l’Aisne bölgesinde doğan papaz Alexandre du Pont, 1258’de yazdığı Muhammed’in Romanı adlı kitabında Hz. Peygamber’i yeryüzünde fitne çıkarmak için gönderilmiş bir insan olarak tanıtıyordu. İspanyalı bir Fransisken papazı olan Raymond (Ramon) Lulle, 1298’de Fransa Kralı IV. Filip’e İslam dünyasına yönelik ilk sistemli misyonerlik propagandası ile ilgili projesini sunmuş ve 1311-12 yıllarında Fransa’nın güneyinde toplanan Vienne Konsili’nde “Müslümanları doğru yola, yani Hıristiyanlığa çekmek için misyoner yetiştirmek üzere üniversitelerde Arapça ve İbranice öğretiminin ve İslam dünyasına yönelik misyonerlik faaliyetlerinin” başlatılması projesi Vatikan öncülüğündeki papazlar tarafından kabul edilmişti.
1694’te Fransa’da yazılan Dictionnaire de l’Academie Française adlı sözlükte “imposteur”, yani sahtekâr kelimesi tarif edildikten sonra buna örnek olarak Hz. Muhammed gösterilmiştir. Aydınlanma çağında 1730’da Arapların Tarihi ve Muhammed’in Hayatı adlı bir eser yazan Henri Comte de Boulainvilliers gibi Hz. Peygamberin “sara hastası ve yalancı olmayıp, çok büyük bir deha, adalet ve medeniyetin kurucusu bir yönetici” olduğunu yazan Fransızlar da ortaya çıkmıştı. 1669’da ilk kez Fransa’ya gönderilen Osmanlı sefiri Süleyman Ağa’nın Paris’e varması ile başta Versailles Sarayı olmak üzere Fransa’da bir Türk modası ortaya çıkarken, 1720-21 yılında Ramazan ayında geçici elçi olarak Paris’e gönderilen Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Sefâretnâme’sinde anlattığına göre bu moda İslamî ibadetler ve objelere hayranlığa dönüşmüştü. Şüphesiz bu süreç pek uzun sürmedi.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…