Ayasofya fethin sembolü olarak Ebû’l-Feth Sultan Mehmed tarafından camiye tebdil edilince buraya bir mihrap ve minber yaptırılır. Daha sonra tahta geçen neredeyse bütün Osmanlı sultanları bu mabede bir şeyler ilave etmeyi sürdürmüş, böylece Ayasofya ilk banisi Bizanslıların olduğu kadar Türklerin de mülkü hüviyetine bürünmüştür. Bu katkılar arasında, İslâm sanatının zirve noktalarını teşkil eden hat sanatı numunelerini de görmekteyiz. Bugün hâlen mihrap sofasının sağ ve sol duvarlarında sultanlara ve hat sanatı tarihimizin kıymetli eşhasına ait levhalar ile Kadıasker Mustafa İzzet’in kubbe göbeğindeki Nur suresinin 35. ayetinin bir kısmı ve 7,5 metrelik ism-i celal, ism-i nebi, çâryâr-ı güzin ve Hasaneyn levhalarını görüyoruz.
Resim, fotoğraf ve yazılı kaynaklardan öğrenebildiğimiz kadarıyla, bir zamanlar Ayasofya’da olduğunu bildiğimiz, fakat bugün göremediğimiz hüsn-i hat yazılarını inceleyelim.
Varlığını yalnızca kaynaklardan bilebildiğimiz yazılardan ilki Baltacızade Mustafa Paşa’nın (v. 1762-3) celi sülüsle yazdığı bir hat levhasıdır. Baltacızade Mustafa, meşhur Baltacı Mehmed Paşa’nın oğludur ve I. Mahmud’un Ayasofya’ya eklettiği şadırvan üzerindeki Kaside-i Bürde ile kütüphane içinde kubbe kasnağını dolaşan Fâtır suresinin 29-32. ayetlerini yazmıştır. Bugün bu yazılar mevcuttur. Yerinde olmayan levha ise Ayasofya’nın I. Mahmud devrindeki kapsamlı onarımı sırasında (1740-42) harime giriş kapısı üzerine konulmuştu. Bu levhada Tevbe suresinin 18. ayetinin bir kısmına, o devirde imam-ı evvel olan (1745-46’da şeyhülislâm olacaktır) Pirizade Mehmed Sahib Efendi’nin Allah’ın üç ismini ilave ederek, ebcetle tamir tarihini verecek şekilde düzenlendiği şu yazı yazmaktaydı: “İnnemâ ya‘muru mesâcidallâhi men âmene billâhi’l-Aliyyi’l-Azîzi’l-Vehhâb.”
Ayasofya’da yazısının olduğunu bildiğimiz bir diğer hattat Mustafa Selâti (v. 1708-9), diğer adıyla Namazcı Hoca’dır. Bu lakabın verilmesinin sebebi, vakit namazlarının ikisini Ayasofya’nın tuğla minaresinin bitişiğindeki dükkânında ilkokul çocuklarıyla, geri kalanı da daha sonra I. Mahmud’un kütüphane yaptıracağı mahalde eda etmesiymiş. Mustafa Selâti’nin 12 farklı yazı türünde (hutut-ı mütenevvi‘a) yazdığı levha, namaz kıldığı yerin bitişiğinde, Sultan I. Mustafa ve Sultan I. İbrahim’in metfun olduğu türbenin kapısına asılmıştı.
Ayasofya’da hâlihazırda mihrabın kıble istikametine doğru sağ cenahında hattat sultanlara ait levhalar bulunmaktadır. Burada II. Mahmud’a ait iki, III. Ahmed’e ait bir, II. Mustafa’ya ait iki adet levha asılıdır. Bu levhalardan biri olan II. Mustafa’nın yek-kalem tevki‘ hatla yazdığı besmele-i şerifin yanında bir zamanlar bu hattı yazarken kullandığı kamış kalem de varmış (Görsel 1). Fakat Ayasofya’nın I. Mahmud devrindeki tamiratı sırasındaki dağdağada bu kalem kaybolmuştur. Eğer günümüze intikal etmiş olsaydı, tıpkı Abdülfettah Efendi’nin Bursa Ulu Camii’ndeki celi müsenna levhasıyla, bu levhayı yazarken kullandığı kalemin birlikteliklerine benzer bir manzara karşımızda olacaktı.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…