Ermeni Rönesansı: Katolikleşiriz Ama Latinleşmeyiz

Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart, 8 Eylül 1810’da yayınladığı ferman ile işgal ettiği kuzey İtalya’daki tarikatların mallarına el koymuş, faaliyetlerine son vermiş, manastırlarını kapatmıştı. Bu uygulamadan sadece San Lazzaro adasındaki Mihitarist Tarikatı muaf tutulmuş, faaliyetlerine devam etmesine izin verilmişti. Peki, bu imtiyazın sebebi neydi? Cevap bizi İtalya’dan uzakta, Anadolu topraklarında bekliyor.

1676’da Sivas’a bağlı Tokat sancağında doğan ve asıl adı Manuk olan Mihitar Appahayr (1676-1749), 5 yaşında okuma-yazma öğrenir, 9-10 yaşlarında Surp Nişan Manastırı’na yerleşir. Manastırdaki eğitimini tamamladıktan sonra 1691’de rahip olur ve Bedros Mihitar adıyla takdis edilir. Din eğitimine devam etmek için Eçmiyazin’de bir manastıra gider. Bu sırada Erzurum’a uğrar; burada tanıştığı rahip Vilod aracılığıyla ilk kez Katoliklerle karşılaşır. Rahip Vilod’un eğitiminden, yönteminden ve Cizvit tarikat örgütlenmesinden hayli etkilenir. İşte, Mihitar’ın Katolik Kilisesi ile Ermenileri birleştirme tasarısının nüveleri bu günlerde oluşur.

Kendisinin ne zaman Katolik olduğunu bilemiyoruz. Cizvit papazlarından Anton Beauvollier’nin daveti üzerine Katolikliği kabul ettiği söylense de bunu doğrulama imkânımız yok. Mihitar’ın hem eğitime, hem manastır hayatına, hem de bilimsel araştırmaya ve kültüre verdiği önem düşünüldüğünde, Cizvit geleneği ile ilgilenmesi ve ondan etkilenmesi şaşırtıcı değildir.

Ermenilerin millet olarak gelişmesinin eğitimle mümkün olacağına inanan Mihitar Eçmiyazin’den ayrılarak ilk faaliyetlerini gerçekleştireceği İstanbul’un yolunu tutar. 1701’de İstanbul’da Ermeni halkının eğitimi için bir okul açar. Ermenilerin millî, fikrî ve dinî uyanışına vesile olmak arzusuyla “Mihitaryen Birliği” cemiyetini kurar. 16 kişiden oluşan bu cemiyetin temel gayesi, Ermenistan’a gönderilmek üzere misyoner yetiştirmek ve propagandada kullanılmak üzere kitaplar hazırlamaktır. Mihitar’ın eğitim faaliyetleri öncelikle kendi cemaatinin, yani Ermeni Kilisesi’nin tepkisiyle karşılaşır. Bu arada İstanbul’dayken biri Hz. İsa’nın Hayatı olmak üzere dört eser kaleme almıştır.

1703’te faaliyetlerini özgürce devam ettirebilmek için Venedik’e bağlı Mora yarımadasının güneyindeki Modon kasabasına taşınır. Burada kendisine tahsis edilen iki köy büyüklüğündeki arazide bir manastır ve Surp Anton adıyla bir de kilise inşa eder. Kendi adıyla kurduğu cemiyeti bir Katolik Benedikten tarikatına dönüşür; manastır hayatının esaslarını Aziz Benedikt’in (ö. 547) kurallarından alır. Böylece resmen kurulan Ermeni Benedikten tarikatının öğrencilerine, “Meryem’in oğulluğuna kabul edilenler ve tövbekârların öğretmenleri” adı verilir. Öte yandan Mihitar, Ermeni geleneğini takip ettiği için Doğu manastır geleneğinin kurucusu kabul edilen Aziz Antonius’un öğretisini de benimsemiştir.

Mihitaristler Tarikatı 1712’de papalık tarafından resmen tanınır. Mihitarist hareket olarak başlayan ve Ermeni millî bilincini oluşturmak üzere kurgulanan bu oluşum zamanla, din adamları ve rahiplerin faaliyet gösterdiği bir Katolik tarikatına dönüşür. En ilginç özelliği, hem Ermeni hem de Katolik dinine mensup olmayı aynı seviyede gören bir doktrine sahip olmasıdır. Mihitar, her ne kadar Katolik Kilisesi’ne tâbi olmayı kabul etseler de, Ermenilerin ayinlerini kendi dillerinde devam ettirmeleri taraftarıdır. Ona göre, Katolik Kilisesi’ne tâbi olmak “Latinleşmek” anlamına gelmemelidir. Bu yüzden Ermenilerin Katolikliği kabul etmesi taraftarı olmakla beraber, asırlardır devam eden âdet ve gelenekleri muhafaza etmeyi savunur. Mihitar’ın başlattığı bu “Ermeni milliyetine bağlı kalınarak Katolik olma” düşüncesi tartışmalara neden olacak; bu görüşü savunan Ermeni Katoliklere “Mihitaristler”, Latinleşme ve Latin kültürünü benimseme taraftarı olan Ermenilere de “Kolejliler” denilecektir.

Benzer konular