27 Mayıs’ın Artçı Darbeleri

Her şey biz okurken oldu! İlk darbe ilk mektep sonda, ikinci ve üçüncü teşebbüsler orta mek­tepte… 12 Mart müdahalesinde üniversitede okuyorduk. 12 Eylül, mezuniyet ve yüksek lisans saf­hası olmalıdır. Bir türlü darbeler okulunda kariyeri­mizi tamamlayamıyorduk ki, 15 Temmuz bizi emek­li etti! Bu hayat tecrübemize dayanarak daha baştan şu­nu söyleyebiliriz: Darbeler iki çeşittir, kendisine “dev­rim”, “inkılâp” veya “ihtilal” dedirtenler ve dedirte­meyenler! 27 Mayıs 1960’da ordu içinden çıkan bir cuntanın müdahalesi birinci çeşittendi. Bunlar yaptıkları işe “devrim”, “inkılâp” veya “ihtilal” demişler; bununla kalmayıp resmî olarak da halka böyle dedirtmişler, hatta darbenin yıldönümünü millete zoraki bayram olarak kutlatmışlardı!

Bu darbenin tarihimizdeki ilk tipi Bâbıâli baskı­nıydı. Mevcut hükümet zor kullanılarak görevinden uzaklaştırılmış, bu arada kan da akıtılmıştır. 27 Ma­yıs belki de tam olarak öyle değildir: doğrudan kabi­neye baskın verilmemiş, fakat idareye zorla el konu­larak hükümet devrilmiş, Meclis feshedilmiş, hatta Anayasa askıya alınmış ve değiştirilmişti. Cumhuriyet’in tek partisi CHP serbest seçimlerde kazansa, iktidarını devam ettirse darbe olur muydu? Gerçek anlamda ilk serbest seçimde CHP kaybetmiş, halkın seçtiği siyasiler ülkeyi yönetmeye başlamış, Demokrat Parti 1950’den itibaren art arda üç defa se­çim kazanmış ve bu yetkiyle hükümet olmuştu. Siyasî iktidarın bürokratik iktidarı kontrol edecek güç gös­teremediği, resmî ideolojinin sivil ve askerî bürok­rasiye şeklî bir meşruiyet hissi verdiği bir dönemin sonunda, askerî bürokrasi hiyerarşik olmayan bir şe­kilde yönetime el koydu. Çok partili hayata geçişten bir süre sonra ordu için­de darbeci eğilimler ortaya çıkmış, birtakım cuntalar oluşturulmuş ve nihayet 27 Mayıs 1960’da zamanın en kapsayıcı iletişim aracı devlet radyosu ele geçirilerek darbe bildirisi Albay Alparslan Türkeş tarafından ilan edilmiştir. Ertesi gün ülkenin yazılı basınının da dar­becilerin şakşakçısı olarak konum aldığı görülecektir.

Kendilerini “Millî Birlik Komitesi” alarak adlandı­ran 38 kişilik cuntada 5 generale karşılık (2 or., 2 tüm. ve bir tuğ.) 18 yüzbaşı ve binbaşı bulunmakta, 6 yar­bay ve 8 albayla ekip tamamlanmaktadır! Ordu gibi rütbe esasına göre teşkilatlanan, emir komuta zinci­ri içinde çalışan bir yapı için komitenin yarıya yakın bir sayıya ulaşması sıkıntıya yol açabilecek nitelikte­dir. Millî Birlik Komitesi’nin başına, kısa süre önce Kara Kuvvetleri Kumandanlığı’ndan ayrılarak emekli olmak kastıyla İzmir’e giden (bu arada siyasî iktida­ra bir mektup yazan) Org. Cemal Gürsel getirilmiş­tir. İlk tutuklananlar arasında Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun ve Hava Kuvvetleri Kumandanı Tekin Arıburun’un bulunması bu hususta açıklayıcı olabilir.

Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında… 

Benzer konular