SOPHIA ROSE ARJANA: AVRUPA, İSLÂM TEHDİDİNİ MÜSLÜMAN CANAVARLARLA KOVMAYI DENEDİ

Kitabınızda kapsamlı şekilde anlatıyorsunuz ama okurlarımız için giriş mahiyetinde genel bir çerçeve çizmek gerekirse, kimlik politikasının tarihine bakarsak, Müslüman kimliği Batı tahayyülünde kabaca nasıl görselleştirilmişti?

Araştırmalarıma göre Müslümanlar, özellikle de Müslüman erkekler Batılıların zihninde daima canavarlar ve haydutlar olarak tasavvur edilmiştir.  Bu tasavvurun tarihçesini kitabımda bir dizi metin aracılığıyla -özellikle tablo gibi görsel kaynaklar ve Gotik korku romanları gibi ebedi metinler dahil olmak üzere- ayrıntılı olarak ele aldım. Kadınlar daha düşük oranda da olsa insanlık dışı varlık, canavar, haydut ve tehlikeli olarak “tasavvur” edilmiştir. Müslüman kadınlar genellikle cinsel bağlamda nesneleştirilmiş ve peçenin ardına gizlenmiş gizemli, bazen de tehlikeli ayartıcılar olarak tasvir edilmiştir.

Bu görselleştirmenin tarihî, politik ve coğrafî referansları neler olabilir? İslâmiyet’in doğduğu coğrafyanın fizikî ve iklimsel özellikleri, İslâmiyet’in ontolojik altyapısı, Müslümanların Avrupa’ya ulaşan fetih hareketleri…

Şark’a dair fantezilerden biri, mekânın tehlikeli oluşudur. Buna Şark’ın daima tehlikeli, sihir, gizem ve canavarlarla dolu olduğu fikri eşlik etmektedir. İslâm Avrupa’ya yönelik bir tehdit olarak görüldüğü kadar, Müslüman bedenlerin canavar olarak doğuşu, Hıristiyanlığı kabul etme yoluyla bu canların affedilişine dair fantezilerin de konusudur. Hatta Müslümanlar canavar bir ırkın mensupları olarak bile görülmüş, Müslüman erkeklerin Hıristiyan topraklarına ve canlarına yönelik tehlikeler olduğu tasvir edilmiştir. Sonraki yüzyıllarda Şark, boyunduruk altına alınması gereken, kaynaklarını ve topraklarını yönetmeyi beceremeyen, Batı’ya ve Batı’nın modern teknolojilerine ihtiyacı olan bir alan olarak görülmüştür.

“Canavarların yaratılması siyasî bir hamledir ve canavarlar siyasî yaratıklardır.” Bu tespitten yola çıkarsak, Batı’nın kapılarına dayanan canavarlar onu neyle tehdit ediyordu? Beyaz Hıristiyanlığın huzurunu kaçıran neydi dersiniz?

Burada ırkların birbirine karışmasını çevreleyen korkuları görüyoruz. Buna örnek olarak, Bram Stoker’ın Drakula’sını gösterebiliriz. Burada canavar Türk (ve Yahudi) olarak tasvir edilir; bu özellikleri de onu canavar yapar. Irkların karışmasının doğurduğu endişeler bu metinde açıkça görülmekte; ırk bakımından ‘öteki’nin Avrupa’nın kapısına dayandığı, kirlenmiş bedenleriyle Avrupa halklarına saldırmaya hazır olduğu fikri yansıtılmaktadır. Bu fikir Müslümanların, özellikle siyasal iktidara sahip Müslümanların doğurduğu korkuyla bağlantılıdır. Bu nedenle kitabımda bir bölümü tamamıyla Türk canavarlara ayırdım. Canavarlar genellikle bir grubun kendisini tanımlama yöntemi olarak yaratılır: ‘Öteki’ canavar iken; bizler insan, normal, rasyonel, modern vesaireyizdir.

Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…

Benzer konular