Gurûba Doğru…

Dikkatle takip eden okurlarımız mutlaka fark etmişlerdir: Derin Tarih olarak, Müslüman coğrafyanın çok farklı noktalarında, Müslümanların hedef alındığı kitlesel kıyımları bilhassa gündemimizde tutmaya çalışıyoruz. Tripoliçe’den Cezayir’e, Filistin’den Endülüs’e, hazırladığımız dosyalarda temel hedefimiz, hafızamızı diri tutmak. Hatta belki de şu: Bir hafıza inşa etmek. Sizlerden aldığımız geri dönüşler, doğru bir çizgide ilerlediğimizi gösteriyor. Bu sayımızda, merceğimizi biraz daha genişleterek, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına tesir eden isyanlara odaklandık. Bilâdüşşâm’dan Balkanlara, adım adım yakılan ateşler ve sonrasında koskoca imparatorluğun zerrelerine ayrılması… Hepsinde de dışarıdan bazı ellerin İslâm topraklarını karıştırmak için kurduğu tuzakları ve hazırladığı desiseleri yakından göreceksiniz. Aslında, bu yönüyle, tarih bugün de tekerrür...

“Türkiye’de “Millî” Olan“Dinî” Olan Değilse Nedir?”

İsmail Kara ile Cumhuriyet devrinde dinle alakalı meselelerin bütününü tasvir, tahlil ve tenkit etme gayesiyle kaleme aldığı üç ciltlik yeni kitabı Resimli Cumhuriyet Din Kitabı üzerine sohbet ettik. Dinle, diyanetle, dinî düşünce ve dinî hayatla alakalı konularda Cumhuriyet idaresi, Osmanlı’nın devamı mı? Yoksa bir kırılma ve sapmaya mı işaret ediyor? Lozan sonrası Millî Mücadele ruhundan bir kopuş mu? Cumhuriyet inkılaplarının tamamı niçin doğrudan dinle irtibatlıydı? Türkiye’de din eğitimi var mı? İmam Hatip Okulları, İlahiyat Fakülteleri dinî kurumlar mı? Diyanet İşleri Başkanlığı Şeyhülislâmlığın devamı olabilir mi?

Gülbaba

İnsanlar gibi şehirlerin, binaların da hikâyeleri vardır. Hele bu şehirler kadim başkentler, binalar da dinî yapılar ve ilim, irfan müesseseleri ise onlara ait hikâyeler daha ilgi çekici ve heyecan verici tablolar halinde karşımıza çıkar. 16. yüzyılın başında yaşanan ve bir buçuk ay süren yıkıcı depremin ardından İstanbul’u ihya eden, böylece şehrin “bâni-i sânîsi” unvanını alan II. Bayezid, aynı zamanda bir dönemin “Batı’ya açılan kapısı” Galatasaray Lisesi’nin binasını da İstanbul’a kazandıran kişidir. Mekteb-i Sultânî’nin tesis edildiği Galata Sarayı’nın “bâni-i sânîsi” ise bambaşka biridir: Gülbaba…

Agatha Christie’nin Türkiye ve Ortadoğu Ajandası

Arkeolojiye ilgi besleyen ve İngiltere adına Suriye ve Irak’ta faaliyet gösteren üç meşhur İngiliz kadın 20. yüzyıl başlarına damga vurur: İstihbaratçı ve arkeolog Gertrude Bell, ünlü arkeolog ve casus Leonard Woolley’in Alman asıllı karısı Katharine Woolley, arkeolog Max Mallowan’ın karısı, dünyaca ünlü polisiye yazarı Agatha Christie. Agatha ve kocası Irak ve Suriye’den o kadar çok tarihî eser ve obje kaçırdılar ki, Britanya Müzesi minnettarlığını göstermek amacıyla onlar adına bir sergi bile açtı. 8 Kasım 2001 – 24 Mart 2002 tarihleri arasında misafirlerini ağırlayan “Agatha Christie ve Arkeoloji: Mezopotamya’da Gizem” sergisi o dönemde epeyce konuşulmuştu. İsterseniz tarihî eser kaçırma faaliyetlerine geçmeden...

İsmail Saib Sencer

Osmanlı’nın son günlerinden cumhuriyetin ilk günlerine bir ömrü kitapların arasında geçiren İsmail Saib Sencer nadir bulunan tıynette bir ilim adamıydı. Memuriyeti kütüphanecilik olsa da o bunu aşmış, bir ilim hazinesi olmuştu. Müthiş hafızası, kitaplara dair malumatı ve keskin zekâsıyla devrinde her seviyeden ilim talibinin sorularını cevaplamış, bugün bile isimleri saygıyla anılan her biri alanında çığır açmış devasa isimlere rehberlik yapmıştı. Tüm bu meziyetlerine rağmen tevazu içinde bir hayat geçirmiş, vefatından geriye sadece kitapları ve çok sevdiği kedileri kalmıştı.

Editör

Hz. Peygamber (sav) Yesrib’e hicret ettiği zaman, şehirde Evs ve Hazrec adlı iki Arap kabilesinin yanı sıra üç tane de Yahudi kabilesi bulmuştu: Benû Kaynuka, Benû Nadîr ve Benû Kurayza. Yesrib’i Medîne-i Münevvere’ye dönüştürme yolunda atılan en önemli adımlardan biri, Müslümanlardan, müşrik Araplardan ve Yahudilerden meydana gelen bu karmaşık sosyolojiyi “vatandaşlık ortak bağı” çerçevesinde aynı masanın etrafına oturtmak oldu. Müslümanları temsilen Hz. Peygamber’in liderliğinde kurulan yeni denge, şehir halkını “bir devletin vatandaşları” olarak görüyor, hepsine haklarını teslim ediyor, ancak onlara bazı sorumluluklar da yüklüyordu. Bilahare “Medine Vesikası” adıyla tarihe geçecek olan bu toplumsal sözleşme, insanlık tarihindeki ilk yazılı anayasaydı. Hiçbir...

Bir Fotoğrafın İçinden Geçenler

Dördümüz o yıllarda birbirimize çok yakındık, çeşitli vesilelerle sık sık bir araya gelir sohbet eder, Türkiye merkezli olarak ahval-i âleme dair müzakerelerde bulunurduk. Ayrıca müşterekliğimizi kuvvetlendiren bir vasat olarak 1990 martından beri çıkmakta olan Dergâh dergisi yazarıydık, 1995 yılının başında buna Yeni Şafak yazarlığı da eklenmişti. Gazete için Sinan Çetin’in stüdyosunda çekindiğimiz o meşhur fotoğrafta, muhtemelen ortamdan yahut bakılacak yerlerin kesretinden, (en iyisi nazara gelmemek için diyelim!) olmalı, fotoğrafta hepimiz ayrı bir yere, farklı bir yöne bakıyorduk. Yakınlığa nazaran dağınıklık…

Yahudilik’teki Zerdüştlük İzleri

Yahudilik olarak bilinen din, asıl itibariyle Babil Sürgünü sonrasında Pers hâkimiyeti dönemindeki kültürel ve dinî etkileşim sonucu ortaya çıkmıştır. Ahirzamana ilişkin inançlar dahil olmak üzere “kurtarıcı Mesih” inancı, Aramicenin din ve kültür dili olarak kabulü, meleklere dair inançların teşekkülü, yazılı Tevrat metninin yanında ondan daha güçlü bir otoriteye sahip olan Talmud külliyatının tesisi Perslerin yönetimi esnasında Babil’de gerçekleşmiştir. Kısacası, bugün Yahudilik diye adlandırdığımız din, Pers krallarının siyasî desteği ile formüle edilmiş olup pek çok tasarım ve kavramı Zerdüştlük’ten temellük etmiştir.

İngiliz Emperyalizminin Sina’daki “Zin” Operasyonu

İngiltere’deki Siyonist Hıristiyanlar tarafından 1865’te faaliyete geçirilen Filistin Keşif Fonu “Tevrat’ın izinde Kutsal Topraklar’da Hz. Musa ve kavmine ait yerleşim yerlerini aramak” üzere kurulmuştu. Kutsal kitaplarını seven ve onu daima okuyan yerel Museviler de vakfın bu çalışmalarına destek oldular. Bu çerçevede Savaş Dairesi, Sina’da keşif gezisi yapmak ve bölgenin haritalarını çizmek için Yüzbaşı S. F. Newcombe yönetiminde bir ekip hazırladı ve o sırada Karkamış’ta çalışan C. L. Woolley ve T. E. Lawrence’ın arkeolojik araştırmayı yürütecek kişiler olabileceğini bildirildi. Bu iki ismin bölgedeki incelemelerinden hareketle kaleme aldıkları “The Wilderness of Zin” adlı kitaptaki haritalar, Osmanlı’nın Kanal taarruzunu durdurmada, İngilizlerin Kudüs’e ve...

Enkazın Ötesinde Hayat Var

Bugün Suriye denince, kaçımızın aklına Bilâdüşşâm havzasının barındırdığı derin medeniyet, manevî birikim ve coğrafî güzellikler geliyor? Ya da Yemen dendiğinde, kaçımız bu harikulâde ülkenin bağrında sakladığı ihtişamlı mazinin bize verdiği güçlü selamı işitebiliyor? Muhtemelen hiçbirimiz. Çünkü modern dönemde Suriye, Yemen ve daha birçok belde, şuur altımıza sadece savaşlarla, acılarla, çatışmalarla, ölümlerle ve dramlarla işlendi. Oysa enkazın ötesindeki hayattı, asıl görmemiz gereken. Başka türlü, kendi coğrafyamıza yabancılaşacaktık. Öyle de oldu zaten. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten itibaren Gazze’de başlattığı soykırım ve önümüze düşen hazin görüntüler, hafızalarımıza aynı oyunu oynuyor bugün. Bu kadîm İslâm toprağı, bizim için artık sadece katliamla ve yıkımla özdeş...

Derin Tarih